DOLAR 41,0557 0,66%
EURO 48,0208 0,72%
ALTIN 4.431,21-0,27
BITCOIN 4646256-1.31431%
Antalya
30°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
X
Cavit Yoldaş

Cavit Yoldaş

17 Temmuz 2025 Perşembe

Papa Leo’nun İznik Ziyareti Neden Önemli?

Papa Leo’nun İznik Ziyareti Neden Önemli?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Papa Leo’nun Türkiye ziyareti, sadece bir dini liderin resmi seyahati olmanın ötesinde, dünya tarihinin en önemli dini buluşmalarından biri olan I. İznik Konsili’nin 1700. yıl dönümünü anma amacı taşıyor. Ancak bu ziyaretin önemi, çok daha geniş bir çerçevede değerlendirilmeli.

1. Tarihsel ve Kültürel Derinlik

İznik Konsili, milattan sonra 325 yılında Hristiyanlığın temel doktrinlerinin şekillendiği ve kiliseler arası ilişkilerin düzenlendiği bir dönüm noktasıdır. Bugün Papa Leo’nun bu toprakları ziyaret etmesi, hem Katolik hem de Ortodoks dünyası için tarihi bir köprü anlamına geliyor.

2. Dinler Arası Diyalog ve Barış Mesajı

Türkiye, farklı din ve kültürlere ev sahipliği yapmasıyla bölgesel bir köprü işlevi görürken, Papa Leo’nun ziyareti “barış” ve “hoşgörü” temalarını yeniden uluslararası arenaya taşıyor. Ziyaret, dini liderler arasında karşılıklı saygı ve anlayışı pekiştirme fırsatı sunuyor.

3. Siyasi ve Diplomatik Boyut

Bu ziyaret, Türkiye’nin dinler arası diplomasi konusundaki liderlik rolünü güçlendirebilir. Aynı zamanda Türkiye ile Vatikan arasındaki ilişkilerin yeni bir seviyeye taşınması açısından da önemli bir adım olarak görülüyor. Ankara, bu ziyareti kültürel diplomasi ve yumuşak güç stratejisi olarak kullanmayı hedefliyor.

4. Toplumsal Etki ve Kültürel Mirasın Canlandırılması

Papa Leo’nun İznik ziyaretinin, toplumsal barışa katkı sağlaması ve İznik’in dünya çapında kültürel turizm merkezi olarak ön plana çıkmasına destek olması bekleniyor. Bu ziyaret, farklı inanç gruplarının bir arada yaşama kültürünün yeniden hatırlanması için bir fırsat yaratıyor.

5. Sosyal Medya ve Kamuoyu Yönetimi

Ziyaret kapsamında #İznikteBarış temalı sosyal medya kampanyaları planlanıyor. Bu kampanyalar aracılığıyla barış, hoşgörü ve kültürel birlik mesajları genç kuşaklara da etkin biçimde ulaştırılacak.

Sonuç olarak, Papa Leo’nun İznik ziyareti; tarih, din, kültür ve diplomasi ekseninde evrensel bir barış mesajı taşıyor ve Türkiye’nin bu alandaki rolünü pekiştiriyor.

Devamını Oku

Gözaltıların Gölgesinde: Bir Operasyonun Anatomisi

Gözaltıların Gölgesinde: Bir Operasyonun Anatomisi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

5 Temmuz sabahı, Türkiye siyasi tarihinde sıkça rastladığımız türden bir günle daha uyandık. Adana, Antalya ve Adıyaman… Üç farklı şehir, üç CHP’li belediye başkanı ve aynı anda gelen gözaltı haberleri. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere sabah saatlerinde yürütülen eşzamanlı operasyonlarla gözaltına alındı. Kamuoyuna “rüşvet”, “yolsuzluk” ve “suç örgütü bağlantısı” gibi kelimelerle servis edilen bu gelişme, kuşkusuz sadece bir adli vaka değil. Aslında yaşanan şey, siyasi bir stratejinin en net ifadelerinden biri.

Peki bu operasyonun amacı ne? Kime ne mesaj veriliyor? Ve daha da önemlisi, bu yolun sonu nereye varır?

Seçim Sandığından Operasyon Masasına

Mart 2024 yerel seçimlerinde CHP, tarihinin en yüksek başarı oranlarından birini elde etti. Muhalefet, özellikle büyükşehirlerde yeniden güç kazandı. Seçimlerin hemen ardından gelen bu operasyonlar, bir adli refleks olmaktan çok, bir siyasal refleksi işaret ediyor. Çünkü bu soruşturmalar sadece suçla değil, siyasetin kendisiyle ilgili.

CHP’li belediyeler uzun süredir iktidar tarafından “hizmet üretmeyen”, “şeffaf olmayan” yapılar olarak hedef gösteriliyordu. Bu operasyon, tam da bu imajın ete kemiğe bürünmüş hali gibi servis edildi.

Medya Eşgüdümü: Operasyonun Görünmeyen Ayağı

En dikkat çeken detaylardan biri de operasyonun medya eşgüdümüyle gerçekleştirilmiş olması. Gözaltılar sabah saatlerinde yapılmış olmasına rağmen, aynı gün içinde onlarca ulusal mecrada “ihale usulsüzlüğü”, “akraba atamaları”, “para transferleri” gibi detaylar içeren haberler hazır bir şekilde servis edildi.
Bu durum, operasyonun sadece adli değil, psikolojik ve algısal bir hazırlıkla da yürütüldüğünü gösteriyor.
Kamuoyunun önüne suçtan çok, algı çıktı.

Stratejinin Satır Araları

Ortada siyasi bir strateji var. Üç ayaklı bir yapıdan söz edebiliriz:

  1. İtibar Aşındırması: CHP’nin seçim zaferinden sonra yükselen güven algısı, yolsuzluk iddialarıyla törpülenmeye çalışılıyor.

  2. Siyasi Gözdağı: Operasyon, sadece hedefteki isimlere değil, CHP içindeki diğer aktörlere de bir mesaj taşıyor: “Siz de sırada olabilirsiniz.”

  3. 2028’e Giden Zemin: İktidar, bu operasyonları gelecek seçim sürecinde “hesaplaşma” başlığı altında siyasi kampanyalara malzeme yapmayı hedefliyor olabilir.

Ters Tepebilir mi?

Bu tür stratejiler kısa vadede kamuoyunu etkileyebilir, ancak uzun vadede mağduriyet ve adaletsizlik algısı doğurabilir. Eğer hukuk süreci tarafsız ve şeffaf işlemezse, bu durum sadece CHP’ye değil, genel anlamda devlete duyulan güvene zarar verebilir.

Devamını Oku

Alevlerin Gölgesinde Kalan Gerçek: Türkiye’nin Görünmeyen Krizi

Alevlerin Gölgesinde Kalan Gerçek: Türkiye’nin Görünmeyen Krizi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son haftalarda batı illerimizi saran orman yangınları sadece doğayı değil, ülkemizin en derin yaralarını da açıyor. Resmi açıklamalar sayıların azaldığını söylese de, gerçekler çok daha karanlık. Yangınların ardındaki ihmaller ve üstü örtülen sorumluluklar, bir krizin buzdağının sadece görünen yüzü.

İzmir’de tahliye edilen 50 binden fazla vatandaş, sadece fiziksel değil psikolojik bir göçle karşı karşıya. Peki, medyanın büyük kısmı neden bu trajediyi gerçek yüzüyle göstermiyor? Yangınlar sıradan bir doğal afet değil; bir yönetim ve iletişim felaketinin maskesi.

Ekonomik göstergeler ise krizin sadece alevlerden ibaret olmadığını anlatıyor. Enflasyonun yükselişi ve işsizlik rakamlarının artışı, geniş halk kesimlerinin refahının nasıl hızla eridiğinin sessiz tanıkları. Merkez Bankası’nın önümüzdeki faiz kararı, piyasalardaki belirsizliği daha da derinleştiriyor; zira yatırımcı güveni paramparça.

Borsa İstanbul’un bugün hafif bir yükseliş kaydetmesi, yüzeyde umut gibi görünse de, bu balonun ne kadar dayanacağı belirsiz. Yükselişler çoğunlukla dış manipülasyon ve kısa vadeli spekülasyonların ürünü; kalıcı bir ekonomik iyileşmeden uzak.

Uluslararası arenada ise İsrail-Hamas çatışmasının gölgesinde yükselen tansiyon, Türkiye’nin diplomatik konumunu sınarken, iç politikada milliyetçi söylemlerin körüklenmesine zemin hazırlıyor. Bu, toplumun bölünmüşlüğünü derinleştiren, kutuplaştıran bir atmosfer yaratıyor.

Peki, tüm bu kaosun içinde halk neyi gerçek, neyi kurgu olarak alıyor? Medya, çoğu zaman sahte aydınlanmanın, manipülasyonun aracı haline gelirken, gerçekler karanlıkta kalıyor.

Bu kritik eşikte, Türkiye’nin geleceğine dair gerçek sorular sorulmalı. Yangınların, ekonomik buhranın ve jeopolitik gerilimin altında yatan görünmeyen güçler kimler? Gerçek yüzü görmek isteyenler için perde yavaşça aralanıyor.

Devamını Oku

Ciudad Juárez’de 383 Cesetlik Sessizlik: Gerçekten İhmal mi, Yoksa Sistematik Bir Gizleme mi?

Ciudad Juárez’de 383 Cesetlik Sessizlik: Gerçekten İhmal mi, Yoksa Sistematik Bir Gizleme mi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ciudad Juárez’in sakin bir mahallesindeki krematoryumdan yayılan keskin koku, bölge halkının huzursuzluğunu artırmıştı. Yapılan şikâyetler üzerine polis ekipleri tesise baskın düzenlediğinde, önce 60 kadar mumyalanmış ceset bulundu. Devamındaki günlerde sayı 383’e yükseldi. Cesetlerin bir kısmı yıllar öncesine, bir kısmı ise aylar öncesine dayanıyordu. Ortak noktaları ise aynı odalarda üst üste yığılmış, hiçbiri yakılmamış ve çoğunun kimliksiz olmasıydı. Olayla ilgili açıklama yapan yetkililer, ölüm nedenlerinin büyük ölçüde doğal olduğunu, işkence veya şiddet izine rastlanmadığını duyurdu. Ancak olayın boyutu büyüdükçe, kamuoyundaki sorular da derinleşti.

Adli tıpta yaşanan sistemsel çöküş mü söz konusuydu, yoksa bu olay buzdağının yalnızca görünen kısmı mıydı?

Saklanan Sadece Cesetler Değildi

Meksika’da 2006 yılından bu yana süren kartel savaşları ve militarizasyon politikaları, ülkedeki adli sistemin çöküşünü tetikledi. Resmî verilere göre 127 binden fazla kişi kayıp. Bunların büyük kısmı göç yollarında, kırsalda ya da şehirlerin kenar mahallelerinde iz bırakmadan yok oldu. Ciudad Juárez’deki bu krematoryumda bulunan cesetlerin önemli bir kısmı kayıt dışıydı. DNA testlerini zorlaştıran mumyalanma işlemi, cesetlerin bilinçli şekilde kimliksizleştirilmiş olabileceği ihtimalini gündeme taşıyor. Kimi gözlemciler, bu durumun sadece ihmalle açıklanamayacak kadar düzenli ve uzun süreli olduğunu savunuyor.

Bazı cesetlerin 3-4 yıldır orada olduğu, bazılarının ise yakın zaman önce getirildiği tespit edildi. Bu durum, krematoryumun yıllardır bilinçli şekilde bir “ara istasyon” gibi kullanıldığı şüphesini doğurdu. Bu kişiler kimdi? Göçmen mi, kaçırılan siviller mi, yoksa belgelenmemiş devlet operasyonlarının kurbanları mı?

Ruhsatlı Karanlık

Krematoryumun resmi ruhsatlara sahip olması, olayı sıradan bir yasa dışı işlemden çıkarıyor. Yetkililer tesisin yasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini söylese de, olayın ölçeği “görmezden gelinmiş bir yapı” şüphesi yaratıyor. Cesetler neden saklandı? Yakılmadılarsa neden ailelere sahte küller teslim edildi? Bir krematoryum, bunca yıl boyunca bu kadar cesedi nasıl “fark edilmeden” biriktirebildi?

Kimi yorumlara göre, bu tesis yalnızca bireysel bir ihmalin değil, adli sistemle karteller ya da güvenlik aygıtları arasında oluşmuş gri bölgelerin bir sonucu olabilir. Resmî kayıtlara hiç girmeyen cesetler, ölüm nedenleri sorgulanmayan kişiler, yakılmadan teslim edilen sahte küller… Tüm bu unsurlar, olayın rastlantı olmadığını düşündürecek kadar çarpıcı.

Devletin Gölgesi, Halkın Sessizliği

Meksika’da askeri darbe geleneği yok. Ancak 2006 sonrası başlayan ordu merkezli güvenlik politikaları, sivillere yönelik hak ihlallerini artırdı. Askeri yetkili birliklerin gözaltıları, kayıp ihbarlarının soruşturulmaması, kimliği belirsiz cenazelerin hızla gömülmesi ya da “doğal ölüm” raporlarıyla dosyaların kapatılması, tüm bu zinciri sessizce inşa etti.

Ciudad Juárez’deki krematoryum bu zincirin halkalarından biri mi? Henüz net değil. Ancak gözlemciler, bu olayın bir sistem boşluğundan çok, sistemli bir örtme mekanizması olduğunu öne sürüyor. Belki de bu tesis, kayıp kişilerin yasal iz bırakmadan “yok edilmesinin” kolaylaştırıcı bir durağıydı. Bir anlamda devletin yükünü alıyor, kayıt tutmuyor, isim sormuyor, kül teslim ediyor.

Yasal Ama Şüpheli: Cesetlerin Arkasındaki Boşluklar

Bazı aileler, bu krematoryumda bulunabileceklerini düşündükleri yakınları için kimlik tespiti talep ediyor. Ancak uzmanlar, mumyalanmış cesetlerde DNA örneklemesinin son derece zor olduğunu belirtiyor. Bu da gerçeğin çok büyük kısmının artık kaybedildiği anlamına geliyor. 383 cesedin kaçı tanımlanabilecek, kaçı tanınmadan kayıtlara geçecek, kaçı için hiçbir zaman hesap sorulamayacak?

Yetkililer olayın “vicdansız bir sorumsuzluk” olduğunu söylüyor. Fakat kamuoyu, bu kelimelerin ardında daha büyük bir suskunluk olduğunu hissediyor. Bu olayda asıl eksik olan şey ne adli belge, ne kayıt, ne de DNA; eksik olan şey şeffaflık ve siyasi irade.

Krematoryumun Sessizliği, Gerçeğin Çığlığı

Ciudad Juárez’deki krematoryum skandalı, sadece cesetlerin değil, bir ülkenin adalet anlayışının da mumyalanmış halini gözler önüne serdi. Bu ölü bedenler, sistemin boşluklarında yıllarca sessizce bekledi. Ve sonunda, kötü bir koku onları ifşa etti. Fakat geriye yanıtlanmamış onlarca soru kaldı:

Bu cesetler neden gerçekten yakılmadı?
Kimliği neden saklandı?
Devlet neden bu kadar uzun süre sustu?
Ve en önemlisi: Bunlar yalnızca “ihmal edilmiş” insanlar mıydı, yoksa bilinçli olarak silinenler mi?

Gerçekler sessiz olabilir. Ama bu sessizlik, bir ülkenin adalet terazisini sonsuza dek sarsacak kadar ağır olabilir.

Haber: Cavit Yoldaş

Devamını Oku

Madımak Katliamı: Tarihsel ve Sosyolojik Etkileri

Madımak Katliamı: Tarihsel ve Sosyolojik Etkileri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta gerçekleşen katliam, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık ve tartışmalı olaylarından biridir. Madımak Oteli’nde gerçekleştirilen bu saldırı, Alevi toplumu başta olmak üzere toplumsal hafızada derin izler bırakmış; devlet-toplum ilişkileri, din ve mezhep temelli ayrışmalar, ifade özgürlüğü ve insan hakları alanlarında geniş yankılar uyandırmıştır. Bu araştırmada, Sivas Katliamı’nın tarihsel kökenleri ve sosyolojik boyutları incelenerek, günümüz Türkiye’sine etkileri ele alınacaktır.

Tarihsel Arka Plan

Sivas Katliamı, Türkiye’nin yakın tarihindeki dinî, kültürel ve politik gerilimlerin bir sonucudur. 1980’ler ve 1990’larda yükselen kimlik politikaları, Alevi-Sünni ayrışmasını keskinleştirmiştir. Aleviler, tarih boyunca Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde kimi zaman ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kalmış, devlet politikaları ile toplumsal yapının çoğunluğunun mezhebi kimliği arasındaki uyumsuzluk nedeniyle hak taleplerinde bulunmuştur.

Madımak Oteli’nde toplanan Alevi aydınlar, sanatçılar ve yazarlar, Pir Sultan Abdal kültürünü kutlamak üzere bir araya gelmiş, ancak dışarıdaki radikal unsurların organize ettiği saldırı sonucu 33 kişi yaşamını yitirmiştir. Katliam, devletin olay karşısındaki ihmali ve sonrası yürütülen hukuki süreçlerdeki yetersizlikler sebebiyle hafızalarda “faili meçhul” ve “cezasızlık” algısıyla yer etmiştir.

Sosyolojik Perspektif

Toplumsal Kimlik ve Ayrımcılık

Sivas Katliamı, Türkiye’deki toplumsal kimlik siyaseti ve mezhepsel kutuplaşmanın en trajik örneklerinden biridir. Alevi kimliğinin görünürleşme çabaları ile çoğunluk Sünni toplumun tepkisi arasındaki çatışma, derin tarihsel ve sosyolojik köklere dayanmaktadır. Katliam, bu kimlikler arası gerilimi görünür kılmış ve mağdur kimliklerin devlete olan güvenini zedelemiştir.

Devlet ve Toplum İlişkileri

Katliam sonrasında devletin tutumu ve hukuki süreçlerde yaşanan aksaklıklar, toplumdaki adalet beklentisini karşılamamış; bu da devlet ile azınlık gruplar arasında uzun süreli güvensizlik oluşturmuştur. Bu durum, sosyolojik olarak Türkiye’de toplumsal barış ve çoğulculuk perspektifinin gelişmesini engelleyen bir bariyer olmuştur.

Medya ve Kamusal Algı

Olayın ardından medya kuruluşlarının bazı kesimleri provoke eden yayınları, halk arasında gerilimi artırmış; medyanın sorumluluğu ve tarafsızlığı Türkiye’de kamuoyu tartışmalarının odağı haline gelmiştir.

Günümüze Etkileri

Kültürel ve Toplumsal Hafıza

Sivas Katliamı, Alevi toplumu için kolektif travma ve direniş sembolü haline gelmiş, her yıl anma törenleri ile hatırlanmaktadır. Bu hafıza, Türkiye’de toplumsal barışın ve eşit yurttaşlık haklarının sağlanması yönünde önemli bir çağrı olarak devam etmektedir.

Kimlik Politikaları ve Ayrışma

Günümüzde Sivas Katliamı’nın yankıları, özellikle Alevi kimliği ve hak taleplerinin kamu gündeminde yer almasına neden olmaktadır. Katliam, Türkiye’de kimlik temelli ayrışmaların azaltılması ve çoğulcu toplum yapısının güçlendirilmesi ihtiyacını vurgulamaktadır.

Hukuki ve Siyasi Boyut

Katliamın ardından geçen uzun yıllar içerisinde yapılan yargılamalar ve devletin tavrı, insan hakları alanında Türkiye’nin uluslararası itibarını etkilemiş; aynı zamanda devlet politikalarında reform taleplerini tetiklemiştir. Ancak hukuki süreçlerin tam anlamıyla tatmin edici olmaması, hukukun üstünlüğü ve adalet kavramlarının toplumsal kabulünü zorlaştırmıştır.

Toplumsal Barış ve Diyalog Arayışları

Sivas Katliamı’nın ardından sivil toplum kuruluşları, insan hakları örgütleri ve bazı politik aktörler arasında toplumsal barış, hoşgörü ve mezhep farklılıklarının diyalog yoluyla çözülmesi yönünde artan bir çaba gözlemlenmektedir. Bu, Türkiye’de demokratikleşme ve insan hakları gelişimi için kritik bir alan olarak değerlendirilmektedir.

Sonuç

Sivas Katliamı, tarihsel süreçte dinî ve mezhepsel ayrışmaların en acı örneklerinden biri olarak, Türkiye’nin sosyal dokusunda derin etkiler bırakmıştır. Hem devlet-toplum ilişkilerinde hem de toplumsal kimliklerin inşasında dönüm noktası olmuştur. Günümüzde hala hafızalarda canlı kalan bu olay, Türkiye’de demokratikleşme, eşitlik ve toplumsal barış mücadelesinin önemli bir referans noktasıdır. Bu nedenle, Sivas Katliamı’nın tarihsel ve sosyolojik boyutlarının doğru anlaşılması, geleceğe yönelik sağlıklı toplum inşası için gereklidir.

Devamını Oku