DOLAR 40,4045 0.02%
EURO 47,0702 0.05%
ALTIN 4.370,120,46
BITCOIN 48006880.68668%
Antalya
36°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
  • Antalya Haber
Klinik Psikolog Murat Abaoğlu Yazdı: Toplumda Travma Normalleşti mi?

Klinik Psikolog Murat Abaoğlu Yazdı: Toplumda Travma Normalleşti mi?

Psikolojik Dayanıklılık ile Duyarsızlık Arasındaki İnce Çizgi

ABONE OL
20 Temmuz 2025 17:11
Klinik Psikolog Murat Abaoğlu Yazdı: Toplumda Travma Normalleşti mi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Hayat zaman zaman bizi yerle bir eden olaylarla sınar. Özellikle ülkemizde yaşanan depremler, ekonomik çalkantılar, toplumsal çatışmalar, kayıplar… Bunlar sadece dış dünyamızı değil, iç dünyamızı da sarsan deneyimlerdir. Fakat dikkat ederseniz, son yıllarda bu tür olaylara karşı kolektif tepkilerimiz giderek sönükleşiyor. Sanki yaşadığımız acılar artık bizde bir kıpırtı bile yaratmıyor. Bu alışkanlık, çoğu zaman “dayanıklılık” sanılıyor. Oysa belki de biz, sadece duygusal olarak bu olaylara tepki veremiyoruz.

Travma dediğimiz şey, psikolojide insanın fiziksel ya da duygusal olarak tehdit altında hissettiği anlarda yaşadığı yoğun çaresizlik halidir. Ancak gerçek travma, olay geçtikten sonra başlar. Uyku düzeni bozulur, ilişkiler zedelenir, güven hissi kırılır. Birey kendini kontrolsüz ve tanınamaz hisseder. Özellikle toplum olarak sürekli kriz içinde yaşayan bireylerde bu hissiyat zamanla normalleşir. “Herkes yaşıyor, bu kadar abartmamak gerek,” cümlesi fark etmeden hayat mottosu halini alabilir.

Psikolojik dayanıklılık bu noktada devreye girer. Ancak sık yapılan bir hata vardır: o da dayanıklılıkla duyarsızlığı karıştırmak. Gerçek dayanıklılık, insanın duygularını inkâr etmeden onları tanıyarak ve çözüm yolları geliştirerek ayakta kalabilmesidir. Duyarsızlık ise bir savunma biçimi olarak duyguları bastırmak ve onları hiç yokmuş gibi davranmaktır. Bu bastırma hali zamanla içsel gerilim yaratır. Çünkü bastırılan duygu şekil değiştirerek geri döner. Örnek olarak: öfke, depresyon, panik, fiziksel rahatsızlıklar…

“İnsanın en çok sustuğu yer, en çok yaralandığı yerdir.”

Bu noktada kişinin iyileşmesi için en önemli kaynaklardan biri sosyal destektir. Travma, bireyin çevreyle kurduğu bağı zayıflatır; bu nedenle yeniden bağlanmak esastır. Aile, dostlar, topluluklar, terapistler… Hepsi bu bağın yeniden kurulmasında köprü görevi görür. Ancak kişi yardım istemeye çekinebilir. Toplumda hâlâ “yardım istemek zayıflıktır” algısı canlılığını korurken, acısını dile getiren insanlar ülkemizde maalesef duygusal olarak yargılanabiliyor.

Bir psikolog olarak klinik gözlemlerimde sıkça karşılaştığım bir durum, danışanların yaşadıkları duygusal çöküntüyü sıradanlaştırmalarıdır. “Benim derdim ne ki hocam, başkalarınınki daha kötü,” diyerek kendi yaralarını önemsizleştirdiklerini görüyorum ve bu zamanla kronik sorunlara yol açabiliyor. Oysa her acı özeldir ve her birey kendi hikayesinin başkahramanıdır. Acıyı kabul etmek, onunla yüzleşmenin ve iyileşmenin ilk adımıdır.

Toplum olarak artık travmalarımızla yüzleşmeyi öğrenmeliyiz. Onları bastırmak değil, anlamaya çalışmak; görmezden gelmek değil, üzerine konuşmak… Çünkü iyileşme, görünmez olandan görünür olana yapılan bir geçiştir. Ve bu geçiş cesaret ister.

Sonuç olarak travmayla baş etmek sadece bireysel bir mesele değil, kolektif bir sorumluluktur. Acımıza alan açtıkça, birbirimize yaklaşırız. Duygularımıza yer verdikçe insanlığımıza dokunuruz. Ve en önemlisi, yaşadığımız şeyin adını doğru koydukça onunla nasıl yaşayacağımızı öğreniriz.

“Şimdi dur ve kendine sor: Son yaşadığın acı gerçekten geçti mi, yoksa sadece alıştın mı?”

En az 10 karakter gerekli